|
|
 |
Sizleri Güzel Yazılar Sunmaya Devam Edeceğim.
Bir Kalpte İki Sevgi Olmaz
Mehmet YILMAZ tarih 17.03.2015, 20:07 (UTC) | | Bir Kalbte İki Sevgi Olmaz
21 asırda dünya insanların sadece yaşama ve sınırsız talepleri ve egolarının tatmin edildiği yer haline geldi. Öyle ki , insanlar uhrevi meseleleri dünya kıstaslarına göre değerlendirmeye başladı. Maddi unsurlar maneviyatımızı alt üst etmeye başladı. Allah'ı anmak ve tesbih etmek ise ancak boş olduğumuz bir zaman veya sıkıştığımız anlarlarda olmaya başladı. Namaz kılarken bile zihnimiz , yarım bıraktığımız işlerde kalıyor. Çünkü o esnada şeytan yine bizi farklı alemlere sürükleyerek Allah'ın huzurunda olduğumuzu unutturmaya çalışıyor. Namazımız Allah (c.c.) katında yamalı bohça gibi oluyor. Ebedi bir yolculuğa çıkarken , yeterli azıkla yola çıkmak lazım
Allah (c.c.) ile bağları gençken diri tutmak gerekir. İmanı kavi olmayanları , dünya , bütün cilvesini kullanarak , gençliğin en dinamik zamanında heves ve hevesatının arkasında geçmesine neden olur. İnsan kalbi , şeytan tarafından işgal edilir. Şeytanın olduğu yerde , Allah olmaz.Gençlik iksirine aldanan insan , bodur bir ağaç gibi kalır. Dünya kendisi için her şeyimizi bizden almış olur. Bir taraftan yüzümüze gülerken , diğer taraftan bizi gerçek yaratıcıdan uzaklaştırmış oluyor zalim dünya.
Kalp fakülteleri imandan yoksun bir toplumda , ilimsiz alimlerin çoğalmasına neden olur. Toplumda bölücülük, hezeyan , yalan ve iftira kavramları çoğalır. Dinin temiz yüzü kirletilmiş olur. Dinde olmayan hurafeler çıkmaya başlar. İnsanlar adeta dünyaya tapacak hale gelir. Dünya hayatı Allah' unutturur. Toplum zekat vermeyecek, faize bulaşacak ve yapılan hırsızlıklar , yolsuzluklar adiyetten sayılacak. Dünya hayatı karşısında mağlup olacak insanlık. Mukaddesler alt üst olacak. Dine hizmet etmesi gerekenler, dini kendi çıkarları için kullanmaya başlayacak. Dünya kendisini insanlara kabul ettirecektir.
Yaşlılık gelip kapımızı çalmadan , ölüm evimizin önünde konaklamadan önce kendimize gelelim. Allah (c.c.) hak bildiğimiz yoldan ayırmasın. Dünyaya , dünya kadar değer verenlerden eylesin.
Allah'ın büyük gördüklerini büyük görmek, hor ve hakir gördüklerini de hor ve hakir görmek, Mü'min olmanın alameti budur .
Vesselam.
| | |
|
Ceylanpınar'lılar Ne Kadar Ensar?
MEHMET YILMAZ tarih 15.08.2013, 10:38 (UTC) | | Değerli okurlar, hak ile batıl arasındaki mücadele etme meselesi ,Hz. Adem ( A.S.) ’dan günümüze kadar gelmiştir. Her insan inandığı dava uğruna mücadele vermeye çalışır. Kimisi parasıyla , kimisi ilmiyle. Günümüzde adeta sahabelerin yaşadığı sıkıntıyı çeken insanlar mevcut. Evlerinden , yurtlarından göç etmiş ve bizim misafirimiz olmuşlar. Acaba Peygamber efendimiz (S.A.V.) döneminde yaşandığı gibi, onlar muhacir biz de Ensar olabildik mi?
Ensar olmak her yiğidin harcı değildir tabii ki . Ensar olmak ; hicret eden insanlara kucak açan , bütün imkanlarını cömertçe paylaşan , islam davasına gönül veren gönül erleridir. Ensar, iman, ahlak , takva ve hayırda öncü olmak demektir.
Peygamber efendimiz Allah Rasûlü Ensar’ı takdir etmek üzere şöyle buyuruyordu:
Ey Ensar! Siz cihada ve yardıma çağırıldığınızda akın akın koşuyorsunuz. Dünyalık bir şeye çağırıldığınızda ise müstağni davranıyorsunuz”.
Medineli Ensar; iman, ilim, hayâ, iffet, ve cihad yolunda kadını-erkeği, genci-yaşlısı ile elbirliğiyle şanlı bir mücadele sergilemişlerdir.
Hz. Aişe validemiz: “Şu Ensar hanımları ne güzel hanımlardır. Hayâ sahibi olmaları dini ilimlerde ilerlemelerine engel olmadı”, diyordu.
Mekkeli muhacirler, Medine’ye hicret ettiklerinde Ensar onları evlerinde misafir edip ağırlamak için âdeta yarış etmişlerdir. Gelen muhacirleri aralarında paylaşamamışlar, bu değerli misafirleri evlerinde ağırlamak için aralarında kura çekmişlerdir.
Ceylanpınar ‘daki muhacirlerden iki aileyi 6 ay evinde misafir eden insan biliyorum. Evi müsait olmayıp , onlara ev tutan insanlarımız da vardır. Çocukların iaşesi için yardımda bulunanlarımız da vardır. Belki de hiçbir maddi imkanı elverişli olmadığı için ,katkıda bulunamayıp , evinde geceleri ağlayan insanlarımız da vardır. Tüm imkanlarımızı yeteri kadar eferber edebiliyor muyuz ? Kendimizi biraz sorguya çekelim bence. Dilerseniz Peygamber efendimiz dönemindeki ensar-muhacir durumuna bir göz atalım.
Hz. Peygamberimiz (A.S:V) muhacir olarak Medine’ye gelen Abdurrahman b. Avf ile Ensar’dan Sa’d b. er-Rabî’ arasında kardeşliği örnek gösteriyor.
Sa’d, Abdurrahman’a “Ey Kardeşim, ben Medine’nin en zenginlerinden biriyim. Malımın yarısını sana veriyorum. Ayrıca iki de hanımım vardır. Bunlardan birini beğen; ben de onu boşayayım” dedi.
Abdurrahman ise; “Allah malını da, hanımlarını da sana mübarek kılsın!” dedi ve sonra oradakilerden pazar yerini kendisine göstermelerini istedi. Onlar da pazar yerini tarif ettiler. Abdurrahman oraya giderek alışveriş yapmaya başladı. Kısa bir zaman içerisinde epey para kazandı. Evlenerek Müslümanca bir hayat yaşamaya başladı.
Başka bir muhacir bir grup Hz. Peygamberimize gelerek şöyle dediler:“ Ey Allah’ın Rasülü! Biz bu Medine’li kardeşlerimiz kadar iyi insanlar görmedik. Gelirleri az olmasına rağmen onu bizlerle paylaşıyorlar. Bol ürün aldıklarında ise payımızın kat kat fazlasını veriyorlar. Vallahi bize sevap bırakmamalarından korkuyoruz”. Hz. Peygamber’se şöyle buyurdular:
“Siz onlara teşekkür edip, onlar için Allah’a dua ettiğiniz müddetçe sizin için de sevap verilecektir.”
Onlar gibi ENSAR olmaya var mısınız? | | |
|
EZANSIZ GEÇEN YILLAR
MEHMET YILMAZ tarih 14.08.2013, 14:27 (UTC) | | Yabancı bir şehre gittiğinizde, o şehirde Müslümanların yaşayıp yaşamadığını öğrenmek için etrafınızda minare ararsınız. Eğer minare varsa o memlekette yaşayan Müslümanlar vardır dersiniz. Öyle yerler de vardır ki Müslümanlar vardır ama, etkin olamadıklarından veya azınlıkta olduklarından dolayı cami yapamamışlardır ve bu yüzden minare göremeyebilirsiniz.
Araştırmacı Yazar Mustafa Armağan ‘ın yakın tarih ile ilgili kitapları, günümüze ışık tutmaya devam ediyor. Eserinde ilginç anekdotlar vardı.
Tek Partili dönemde Müslümanların üzerine kara bulutlar çöker. Dönemin yöneticileri, kendi anladıkları dinden insan yetiştirmek istiyorlardı. Ve 1932 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yürürlüğe giren genelgesiyle Arapça ezan okuma yasağı başladı ülkemizde. Bu yasak ülkeyi adeta ikiye bölmüştü. Türkçe ezana karşı olanlar ve destek olanlar şeklinde. Toplum açlıktan kırıldığı dönemde şu andaki taksim meydanında bulunan Topçu kışlası yıkılır. Kışlanın bahçesine futbol sahası yapıldı. Ardından 7,5 metre yüksekliğinde İsmet İnönü ‘nün heykeli dikildi. Kışlanın bulunduğu yerdeki caminin yerine kahvehane yapıldı. Sultan Ahmet civarında 95 cami yıkıldı. Bir kısmının mülkü birilerine verildi . Bununla yetinmeyenler 1932 yılında Arapça ezan okuma yasağı getirdi..
Tanrı Uludur Tanrı Uludur ile başlayan Türkçe ezan dönemi başladı. Türkiye’de yasaklar başlamıştır artık. Sözde insanların anlayacağı dilde ibadet yapmalarına olanak tanınıyor. Halk tarafından benimsenmeyen Türkçe ezanın son kısmında bulunan FELAH kelimesinin anlamı değiştirilmiyor. Çünkü kurtuluşa gelin denecek son kısımda.
Köylerde gizli gizli Arapça ezan okunuyor. Askeri görenler de hemen Tanrı Uludur Tanrı Uludur diye devam ediyor. İşin ilginç tarafı , imamlar Türkçe ezanı okumamışlar. Köyde veya civarda bulunan ahaliden birine okutulmuşlar Türkçe ezanı. Köyün birinde askerden korktukları için köyden birine yırtık elbise giydirip minareye çıkarıp, Arapça ezan okutmuşlar. Askerler geldiğinde, ezan okuyanı götürmeye çalıştıklarında da halk, bu adam köyün delisidir deyip askere vermemişler. Türkiye ‘nin bir çok yerinde aynı manzarayı görmek mümkünmüş.
Ezan yasak olduğu gibi, Kur an’ı Kerim’i okumak ve okutmak ta yasaktı. İmamlar çocuklara Kur an dersleri vermek için ormanlık yerlere gidip , gizli yerlerde eğitim verirlermiş. Kur anı Kerimler toplatılmış, İmam Hatip yetiştiren müesseseler kapatılmıştı. Beş altı köye bir imam düşüyormuş. İki köyde cenaze varsa , imam birini yıkadıktan sonra diğer köye geçermiş. Bazen cenaze iki üç gün yıkanmadan yerde kalırmış.
Yıl 1950 merhum Adnan Menderes Arapça ezan okuma ile ilgili yasağı kaldırıyor. Halk , Arapça ezanı ağlayarak dinlemeye başladı. Adana’ yağ caminin kenarında alkol içip sokakta yatan bir genç Arapça ezanı duyunca, ertesi gün bir koç getirip cami avlusunda kesmiş mutluluktan. Şanlıurfa ‘da ezan okumak için minareye gönderilen imamdan ses çıkmaz. Halk dışarda merakla bekler. Minarenin girişinde hıçkırıklar içinde ağlayan imamı görürler. Sevinçten minareye çıkamamıştır. İstanbul ‘ da Ezanın her cümlesi bir imama okutarak sevgilerini göstermişler.
‘’Ezanlardır şehadetleri dinin temeli, ebedi yurdumun üstünde inlemeli’’ diyor Mehmet Akif. Bu güzel ülkemde ezanlar susmasın. Akif’in dediği gibi ‘’Allah bu millete tekrar İstiklal Marşı yazdırmasın’’ bu güzel insanlarımıza diyorum. | | |
|
|
|
 |
|
|
|
|